-
1 ürün almak
ber hilanîn -
2 almak
брать получа́ть* * *1) -i врз. братьçocuğu okuldan aldı — она взяла́ ребёнка из шко́лы
dil almak — воен. взять пле́нного
ölcü[sünü] almak — снять ме́рку
Ahmet komşu kızını aldı — Ахме́д взял в жёны сосе́дскую дочь
yeni bir kapıcı aldı — он взял но́вого привра́тника
2) -i купи́ть, покупа́тьev almak — купи́ть дом
3) -i получа́ть тж. перен.haber almak — получи́ть изве́стие
hayır dua almak — получи́ть благослове́ние
izin almak — получи́ть о́тпуск
öğüt almak — получи́ть сове́т
ürün almak — снять урожа́й
4) -i принима́ть тж. перен.ilâç almak — принима́ть лека́рство
tedbir almak — принима́ть ме́ры
ziyaretçiyi almak — принима́ть посети́теля
5) -i вмеща́тьbu araba beş kişi alıyor — э́та маши́на берёт пять челове́к
bu salon yüz kişi alır — э́тот зал вмеща́ет сто челове́к
6) -i захвати́ть, завоева́ть, взятьordu şehri aldı — а́рмия взяла́ го́род
7) -i извлека́тьdalağını aldılar — у него́ удали́ли селезёнку
kurşun almak — извле́чь пу́лю
ur almak — удали́ть о́пухоль
8) -i пропуска́тьgemi su alıyor — су́дно пропуска́ет во́ду
film ışık almış — плёнка засве́чена
9) -i уноси́ть (водой, ветром)10) -i наки́дывать на себя́omuzlarına bir örtü aldı — она́ наки́нула на пле́чи плато́к
11) -i обвола́кивать, оку́тыватьdağ başını duman almış — тума́н оку́тал верши́ну горы́
12) перен. охвати́тьbir korkudur aldı onu — его́ охвати́л страх
13) -i, -den убавля́ть (размер, длину одежды и т. п.)ceketin boyundan almak — укороти́ть пиджа́к
yanlarından biraz al — убери́ немно́го с боко́в
14) -i, -a подви́нуть, отодви́нутьsandalyeyi sağa almak — подви́нуть стул впра́во
15) -i, -e принима́ть, братьdikkate almak — принима́ть во внима́ние
himayesine almak — брать под свою́ защи́ту
16) -i, -den устраня́ть, убира́ть (с работы, должности)17) -i чу́вствоватьburnu koku almıyor — его́ нос не чу́вствует за́паха
18) -i выступает вторым компонентом при словах, обозначающих неприятные для человека состояния, обстоятельства и т. п.:ateş almak — загоре́ться
ceza almak — быть оштрафо́ванным
hastalık almak — заболе́ть
soğuk almak — простуди́ться
19) фольк. нача́ть ска́зыватьaldı Kerem — на́чал ска́зывать Кере́м
••aldığı aptes ürküttüğü karbağaya değmemek — посл. его́ благодея́ние по́сле причинённого им злодея́ния ло́маного / ме́дного гроша́ не сто́ит
al gülüm ver gülüm — погов. услу́га за услу́гу; я тебе́, ты мне
al aşağı vur yukarı — погов. (употр. при продолжительных торгах) уступи́, и по рука́м
al birini vur birine / ötekine — погов. ни ры́ба ни мя́со; ни то ни сё
- al sana bir daha!al takke ver külâh — погов. а) бесконе́чные спо́ры, и так и э́дак; б) [всю жизнь] води́ть "хлеб-соль"; ≈ не разле́й вода́
- aldın mı?
- alıp vereceği olmamak
- alıp verememek
- alıp vermek
- alıp yürümek
- kendini alamamak -
3 almak
almak <- ır> nehmen (-i A); (satın \almak) kaufen; MED ilaç einnehmen; MED organ, cenin entfernen; iş, öğüt, izin vs bekommen; (kabul etmek) annehmen; (elde etmek) erzielen; ürün einbringen; koku vs wahrnehmen; kız zur Frau ( oder als Schwiegertochter) nehmen; ölçü nehmen; kiracı aufnehmen; in ein Verzeichnis vs (çekmek) rücken, verschieben; radyo vs empfangen; şehir einnehmen; nehir mit sich fortreißen; içerebilmek fassen;banda almak aufs Band aufnehmen;sağa almak nach rechts verschieben; rechts anhalten;su almak leck sein;şakaya almak als Scherz auffassen;omuzlarına almak sich (D) überwerfen; schultern;alıp götürmek wegtragen, abfahren, abtransportieren;-in b-le bir alıp veremediği var/olmak mit jemandem nicht auskommen können;alıp yürümek um sich greifen;al sana …!, alın size …! da haben wir …!; -
4 yan
"1. (a) side. 2. flank. 3. neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area. 4. part (of one´s body): Her yanım ağrıyor. I ache all over. 5. direction (line or course extending away from a given point). 6. aspect, side (of a matter). 7. with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don´t take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me. 8. in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü´nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü´s nothing compared to Zühtü. 9. lateral, side, located at or towards a side. 10. secondary. -a /dan/ 1. pro, for, in favor of; on the side of: Ben Hasan´dan yanayım. I´m for Hasan. 2. as regards, as far as... is concerned: Paradan yana iyiyim. I´m OK as far as money goes. -dan sideways, from one side; obliquely; in profile. -a çıkmak /dan/ to support, take the side of, side with (someone). -ına almak /ı/ 1. to take (someone) on, employ (someone) (as one´s assistant). 2. to take (someone) in (in order to look after him/her). - bakış sideways glance. - bakmak /a/ 1. to look askance at, look at (someone, something) hostilely or venomously. - basmak 1. to be deceived, be taken in. 2. not to be straight with someone; to give someone the runaround. -ı başında /ın/ right beside, immediately beside, right next to. -ına bırakmamak/komamak/koymamak /ı, ın/ not to let (someone) get away with (something), not to let (someone) do (something) without being punished for doing it. (...) -ından bile geçmemiş. /ın/ It doesn´t have even the slightest connection with.../It doesn´t bear even the faintest resemblance to.... - cebime koy. colloq. I don´t believe you./Come on, who do you think you´re fooling?/Pull the other leg, it´s got bells on it. - cümle gram. subordinate clause. -dan çarklı 1. side-wheel (steamer). 2. slang slow-going, poky (vehicle). 3. slang (glass of tea) served with lumps/a lump of sugar in the saucer beside it. 4. slang (someone) who walks with one shoulder sloped downward. 5. slang (someone) who swings his arms vigorously as he walks. - çizmek 1. to try to get out of; to avoid, shirk, evade, dodge. 2. to pay no attention to, ignore. - etki side effect. -dan fırlama slang scoundrel, bastard, SOB. - gelmek/- gelip yatmak to take one´s ease, relax, enjoy oneself (when one should be working). -dan görünüş profile. - gözle out of the corner of one´s eye. - gözle bakmak /a/ 1. to look at (someone) out of the corner of one´s eye. 2. to look askance at, look at (someone, something) disdainfully. 3. to look at (someone, something) hostilely or venomously. -ına (kâr) kalmak to get away with, do (something) without being punished for doing it: Bu cinayet yanına kalmaz. You won´t get away with this murder. (...) -ına salavatla varılır. /ın/ You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. (...) -ına (salavatla) varılmaz. /ın/ 1. It´s so high/expensive you can´t touch it. 2. He/She thinks he´s/she´s better than everybody else. He/She thinks he´s/she´s something. 3. You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. -ı sıra 1. right along with, right alongside, together with, with: Yanı sıra avukatını getirdi. He brought his lawyer along with him. Viski yanı sıra bira içiyor. He´s drinking beer together with whiskey. 2. besides, in addition to, along with: Büyük bir yazar olmanın yanı sıra ünlü bir müzisyendir. Besides being a great writer he´s also a famous musician. 3. right alongside, right beside: Yanım sıra onlar oturuyorlardı. They were sitting right beside me. - tutmak to show partiality to one person or side. - ürün by-product. - yan sideways. - yana side by side. - yan bakmak /a/ to look at (someone) malevolently, look daggers at. - yatmak to lean to one side."
См. также в других словарях:
meyve almak — 1) ürün elde etmek 2) mec. yarar elde etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
budamak — i 1) Daha çok ürün almak veya düzgün bir biçim vermek amacıyla ağaç, asma vb.nin dallarını kesmek, kısaltmak 2) mec. Bir şeyi eksiltmek, azaltmak Aylıkları budamak. 3) Yeni filiz sürmesi için bir bitkinin dallarını kesmek 4) sp. Güreşte rakibinin … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaldırmak — i 1) Bulunduğu yerden almak Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2) Yukarı doğru hareket ettirmek Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. S. F. Abasıyanık 3) Yükseltmek Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4) nsz Ürün toplamak, taşımak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıktı — is., tic. 1) Üretim sonucu ortaya çıkan ürün, girdi karşıtı 2) Artık Sanayi çıktısı. 3) Bilgisayarda yazılan bir metnin kâğıda dökülmüş biçimi 4) Mezuniyet belgesi Birleşik Sözler girdisi çıktısı Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller çıktı almak … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyve — is., bit. b., Far. mīve 1) Bitkilerde çiçeğin döllenmesinden sonra yumurtalığın gelişmesiyle oluşan tohumları taşıyan, genellikle yenebilen organ, yemiş 2) mec. Ürün, sonuç, kâr Mektebimizin şapirografla basılan haftalık Fidan ında, en güzel… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan — is. 1) Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı. M. Ş. Esendal 2) Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet Yaşlı garson yanımıza geldi. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Yer 4) Üst 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük